Gönderen Konu: halikarnas balıkçısı  (Okunma sayısı 2612 defa)

mehmet şasi

  • İleri Üye
  • ***
  • İleti: 404
  • Ad Soyad: mehmet şasi
  • Bulunduğu İl: istanbul
  • Doğum Yılı: 1964
halikarnas balıkçısı
« : Şubat 21, 2013, 11:01:31 ÖS »

İlk çağda ‘’İyonya’’ denilen bölge, kuzeyde Gediz Irmağı, güneyde Beşparmak Dağ zinciriyle sınırlanırdı. Bu bölge güneyde ‘’Karya’’yı, yani bugünkü Muğla ve dolaylarını, doğudaysa ‘’Lidya’’yı, yani Salihli ve dolaylarını etkisi altında bulunduruyordu. Ege bölgesinin bu kültürü, tamamıyla Anadolu’ya ait tek bir uygar grup ve varlık sayılır.
Yunanistan’da kadınlar hemen hemen bir harem ve hapishane hayatı yaşarlar, kadınlar kocaları ya da babalarıyla yemek yiyemezlerken Egeli kadınlar, kocaları ve babalarıyla birlikte masanın çevresindeki sandalyelere oturarak yemek yerlerdi. Bu tür yemek geleneği çok sonraları Avrupa’ya geçti.


‘’Leop’’ çevirisinde ‘’Eleji’’ ve ‘’İyambos’’türü şiirler anlatılırken, ‘’Testiyi Lidyalı ustaların elleri icat etmiştir. Masanın çevresinde oturanlara kimin adına içileceğinin önceden söylenerek ve kadeh tokuşturularak içki içme geleneği de Lidya’dan çıkmadır,’’ denir. Aynı çeviride lirik şiirlerden söz edilirken ‘’Türkü söylemeye başlayan konuğun elinde tuttuğu defne ve mersin dalını hiç sıraya bakmadan dilediğine vermesi ve türküyü onun sürdürmesini istemesi geleneğinin kökeni Lidya’dır,’’denir.
İ.Ö. 6. ve 7. yüzyıllarda çok büyük önemi olan Lidya kültürü ve oranın sosyal gelenekleri konusunda bilinenler pek az. Amerikalıların Lidya başkenti Sardis’te yapmakta oldukları kazılar sonunda Lidya yazıtlarının okunacağı ve böylece insanoğlu tarihi hakkında yeni birçok bilginin öğrenileceği kuvvetle umuluyor.
Bugün Lidya’nın görenekleri konusunda bazı bilgileri İtalya’dan öğreniyoruz. İ.Ö. 7. yüzyılda Lidyalıların komşuları, kan ve dil bakımından yakınları olan ‘’Tirsen’’ler kalabalık halde Tiber Irmağının kuzeyine Orta İtalya’ya göçtüler. Orada kuvvetli ‘’Etrüsk’’ devletini kurdular. Etrüsklerin gelenek ve görenekleri Lidyalıların gelenek ve göreneklerini epeyce aydınlatır.
Lidya, Etrüskve İyonya’dan kurulu bölgede yaşayan kadınlar geniş bir özgürlük içinde gelişiyor, kamu yaşamına büyük etkileri oluyordu. Bu nedenle Ege kadınları Yunan kadınlarıyla kıyaslanamayacak kadar ileri ve kişilik sahibiydiler. Anadolu’nun yetiştirdiği ünlü kadınlara örnek olarak şunları sayabiliriz:
Salamis deniz savaşında filosunu kurtarmayı başaran tek amiral, Halikarnas Kraliçesi Artemisiya olmuştu. Bu kadın o sıralarda yirmi yaşlarındaydı. Birinci Artemisiya, tarihin tek kadın amiralidir. Kocası Mausolos adına Dünyanın Yedi Harikasından biri olan Mausoleum’u yaptıran ikinci Artemisiya da bir Karya kraliçesiydi. Perikles’e Atina devletini yönetmede büyük yardımı dokunan Miletli, yani Balatlı Aspasya ; dünyanın en büyük kadın ozanı da Midillili Saffo’dur.
Platon gibi bir filazof Kolofonlu, yani Değirmendereli Arkeannasse’a aşıktı. Platon onun hakkında ‘’Yüzünün kırışıklıklarında acı bir heyecan var. Şimdi böyleyse, onu gençken tanımış olanlar kim bilir ne alevlerde yanmışlardır?’’der.
Mitolojide, Kolofonlu ‘’Arahne’’nin Tanrıça Atena ile örgü yarışına çıktığını ve Arahne’nin bu yüzden örümceğe çevrildiğini anlatan efsane, Yunanistan kadınlarının ince örmeler işinde Anadolu kadınlarını kıskanmış olduklarından uydurulmuştur.

Tarihçi ‘’Plini’’’ye göre Arahne,Kolofonlu bir örücü ve kumaş boyacısının kızıydı. Bu kızın oğlu iğ ve iğ miğferini icat etmişti.
İskender’in Anadolu kadınlarıyla evlenen askerlerine para vermesi, böyle evlenmeleri teşvik etmesinin başka sebepleri arasında Anadolu kadınlarında bir üstünlük görmüş olmasından ileri gelir. Anadolu kadınlarından söz ederken; Anakreon ve Pindir gibi eski ozanlar hep onların tatlılığından, cana yakınlığından ve munisliğinden dem vururlar.
Tarih babası Heredot, Lidya kadınlarının kendi kocalarını seçtiklerini yazar. Ateneus, zevk ve eğlenceye pek düşkün olan Etrüskler hakkında Timeus birinci kitabında erkeklere çıplak kölelerin hizmet ettiğini yazıyor.
Teopompus tarihinin kırk üçüncü kitabında; ‘’Bazı erkeklerin karılarını müşterek olarak kullanma adetleri vardır. Kadınlar gövdelerine çok ihtimam ederler. Çıplak olarak birbirleriyle spor yaparlar. Bu sporlara erkekler de katılır. Yalnız kocalarıyla değil, başka erkeklerle de yemek yerler ve onların şereflerine kadeh kaldırırlar. Çok içki içerler ve pek güzeldirler,’’diye yazar.


Masalarına kadınları kabul etmeyen Yunanlılarca, kadınların erkeklerle beraber yemek yemelerine iyi gözle bakılmazdı. Ne var ki, şimdi İtalya’da Etrüskler diyarı olan Toskana kadınlarının güzelliği ve şaraplarının tadı herkesçe doğrulanmaktadır.
Kız ve kadınların, kesinlikle birer İyonya kenti olan Sakız, Klazomene, yani İzmir’in yakınındaki şimdiki Kilizman ve Efes’te tadına vardıkları özgürlükleri gösteren kanıtlar vardır. Birçok jimnazyumlarda, yani o zamanların spor okullarında kız ve gençlerin çıplak olarak güreştiklerini, pistlerde koşular yaptıklarını yine Ateneus yazar. Londra’daki British Museum’da bulunan bir Klazomene vazosunun üzerinde, çıplak bir kızın bacakları açık olarak ata bindiği ve atın sakallı bir adam tarafından çekildiği görülür.Amazonlar ata erkekler gibi bacakları açık olarak binerlerdi. Yunanistan’da at ve eşeklere eskiden olduğu gibi bugün bile yan binerler. Bizim köylü kadın ve kızlarımız gibi bacakları açık binmezler.
British Museum’da bulunan Klazomene vazosundaki kız ise ata bir erkek gibi biniyor. Belki de bu kız ‘’jokey’’ sakallı adam da ‘’antrenör’ü’’ idi.
Özellikle Efes’te kadın ve kızlar çok özgürdüler. Onlar tek bir tanrıçaya, ‘’Artemis’’e inanıyorlardı. Bu tanrıça heykelinin üzerine altın giysiler giydirilirdi. Giysileri koruyan kadınlara tanrıçanın ‘’giysici başları’’ denirdi. Bu kadınlar oranın sosyal ve dini işlerini idere ederlerdi.
Efes’in kuzeyine düşen Frigya’da kadınlar, darphane müdürü olurlardı.
Büyük çoğunluğu ‘’elifi görse mertek sanacak’’ kadar okuma yazma bilmeyen Yunanistan kadınlarına kıyas Priene, yani bugünkü Güllübahçe’de İsa’dan yüzyıllar önce mahkemelerde en büyük yargıç kadındı.


ESKİ ANADOLU’NUN ÜNLÜ KADINLARI:
SAFFO, ASPASYA, ARKİYANNASE


Saffo, İ.Ö. 7.yüzyılda bugün adı Midilli olan ‘’Lesbos’’ Adası’nda doğdu. Kendi ‘’Eolya’’ şivesiyle adı ‘’Psaffa’’dır. Yine doğduğu yer olan Lesbos Adası’nda yaşadı. Ancak hayatının sonuna doğru, adadaki siyasal karışıklıklar nedeniyle oradan Sicilya Adası’na göç etti. ‘’Silanyon’’ adındaki bir heykeltıraş tarafından yapılan heykeli, İ.Ö. 3. Yüzyılda Roma Valisi Verres tarafından, Sirakuza kentinin bir meydanından kaldırılarak Roma’ya getirildi. Verres Saffo’nun heykelini yatak odasına koydurmuştu. Saffo evliydi. ‘’Kleyis’’ adında güzel bir kızı vardı. Saffo’nun erkek kardeşleri de vardı. Hatta bir yazısında, Karakos adlı erkek kardeşinin, Dorika adlı Mısırlı bir ‘’Kortezan’’ ile ilişkisi olduğu için ona çıkışmıştır.
Heredot, ikinci kitabında bu olaya değinerek, bu ‘’Dorika’’yı, ‘’Rodopis’’ adlı bir başka kortezanla karştırır. Dorika adlı kadın da çocukluk çağında, ilk çağın ünlü masalcısı Aisopos ile birlikte dolu’da Yadmon adlı bir zenginin kölesiydi. Saffo, yine Midillili olan şair ‘’Alkeos’’ zamanında yaşadı. Alkeos’un Saffo için yazdığı övgüler vardır.
Saffo,dokuz tane olan kitaplarında, mersiyeler, ilahiler ve başka şiirler yazdı. Şiirlerinde başlıca konu ‘’aşk’’tı. Saffo, bu şiirlerinde sözünü hiç sakınmazdı. Bazen duygulu, bazen okşayıcı ve tatlıydı. Bazen de birdenbire şimşekler çakar, volkanları harekete getirip göklere ateşler salar, gök gürler, depremler olur. Saffo, birçok vezin çeşidi kullanmıştır. ‘’Saffik’’ diye anılan kendi buluşu bir ölçü bile vardır.
Ne yazık ki, yapıtlarının hemen hepsi kaybolmuştur. İlk çağın hiçbir sanatçısı, edebiyatçısı ve düşünürü yoktur ki Platon dahil bu kadının dehasına hayran kalmamış olsun.
Kendisinden kalan birkaç parça şiir, birkaç mısra, ancak onun medhiyelerini yazarken kaydedilenlerden ibarettir. Bu dizeler, Eolyen şivesinin bir örneği ve modeli sayılmıştır.


Efsaneye göre Saffo, Faon adındaki bir delikanlıya aşık olur. Delikanlı kadına yüz vermez. Saffo da Epir kıyılarındaki Lefkad kayalarına çıkar, orada lirini çala çala, türküsünü söyleye söyleye kendini uçurumdan denize atar. Denizler, büyük şairin lirini dalgalarıyla taşıyarak, yurdu Lesbos’a (Midilli’ye) götürür. Ne var ki artık o telleri çalan parmaklar, türküleri söyleyen dil soğumuş ve susmuştur.
Saffo hakkında eski antolojilerde birçok mersiyeler vardır. Bu şiirlerin birinde:
‘’Ey Eolya toprakları, aman ağır basma ona, dokuz ölümsüz sanat perisinin arasında ölümlü bir sanat perisiydi o.’’
Bir başka şiirde:
‘’Bu mezar Saffo’nun dilsiz olan kemiklerini ve adını örter. Fakat onun sözleri ölümsüzdür.’’
‘’Ey garip, bu Eolya’lı önünden geçerken, içine hazin hazin çekme. Bu mezar taşını beni sevenler dikmiştir. Bir gün o mezar taşı ve bu mezar taşı da kalmayacak. Fakat şunu bil ki: Saffo’nun lirik adının anılmadığı bir gün geçmeyecektir.’’
Saffo’nun bir Afrodit rahibesi olduğunu kaydedenler vardır. Latin şairi ‘’Ovidius’’un, Saffo hakkında yazdıklarını çevirsem, yazılar müstehcenlikle suçlanabilir. Oysa edebi bir değerde olan eserin böyle bir kuşkudan uzak olması gerekir.
Eski Anadolu’nun bir diğer büyük kadını da ‘’Aspasya’’dır. Aspasya, Milet’li yani Menderes Ovası’ndaki Balat’lıdır. Kendisi bir ‘’Heteir’’, yani ‘’Kortezan’’dı (yüksek seviyede fahişe, cariye) , Perikles’in dostuydu. Yirmi yaşındayken Anadolu’dan Atina’ya geçti. Onu her gören, zekasına, bilgisine ve güzelliğine hayran kalıyordu. İ.Ö. 5. yüzyılın ortasından 4.yüzyılın ortasına kadar yüzyıl süresince Atina kentini dillere destan eden adam Perikles’tir. Atina kentinin o parlak devri hala dillere destandır. Yunanistan’ın o devrine ‘’Altın’’ ya da ‘’Hut Perikles’’ devri denir. Aspasya, Perikles’i büyük işler yapmaya, Yunanistan’ı altın bir devir yaşatmaya teşvik eden, bu konuda Perikles’e engin yararlar sağlayan kadındır.


Büyük heykel ustası Fidyas, oyun yazarı Sofokles, tarihin babası Heredot, düşünür Sokrates ve daha birçokları Aspasya’ya hayrandırlar. Perikles’in birçok düşmanı vardı. Perikles de Aspasya’ya o denli bağlıydı ki ölünceye kadar, her sokağa çıkışında Aspasya’yı hiç olmazsa iki kere öperdi.
Perikles’in düşmanları, onu en duygulu yerinden vurmak istiyorlardı. ‘’Aspasya tanrılara küfretti’’ dediler. Bu büyük yalanlarına o denli inandılar ki, Atina kentinin yargıçlar kurulunu da buna inandırdılar. Sonunda Aspasya tanrılara küfretmekle suçlandı. Perikles, mahkemede yargılayıcılar karşısında ağladı, yalvardı ve Aspasya’yı güç bela bağışlattı. Şehvetten tamamen arınmış, platonik aşkı düşünen ilk kadın olmakla ünlüdür.
Platon, ideal ve idealist felsefeden bahsederken, ‘’Arkeannasse’’ adında bir kortezan dostu vardı.
Arkeannasse Kolofonludur. Kolofon, İzmir’in güneyinde bulunan ‘’Değirmendere’’dir. Koşofon’da doğup büyüyen Arkeannasse, kırk yaşını geçtikten sonra Atina’ya gitti. Platon bu Değirmendere’li kadına ilk bakışta aşık oldu. On dokuz yaşında bir kara sevdalıymış gibi bu kadına şiirler yazdı. Platon yazdığı şiirlerin birinde şöyle diyor: ‘’Onun yüzünün buruşukluklarında bile derin bir aşk ve ihtiras vardır. Bir de gençken onu görmeliydiniz…Onun ateşiyle yananlar hey…Kim bilir ne yangınlar, ne alevler içinde yanmışlardır onu görenler. Bu kadının çekiciliği yalnız güzelliğinden ileri gelmiyordu…Zaten tüm Ege kadınlarında , Yunanistan’dakilerde bulunmayan bambaşka huylar vardı ve vardır.


Unutmamalı ki Anadolu ve Ege kadınları Amazon torunlarıdır. Bütün Ege kıyılarında Amazonların ayak izleri görülür. Hatta Efes kentinin İzmir-Bergama arasındaki on bir Eol kentinden ikisi olan Mirina ve Kime’yi ve ayrıca İzmir’i kuranların Amazon olduğu söylenir. Büyük İskender, Anadolu’ya Çanakkale’den girdi. Hemen hemen deniz kıyısını izleyerek Milet’e geldi. Milet kapılarını açmadı. Dayandı, savaştı. İskender Milet’i zapt etti. Kenti yıkmak şöyle dursun, savaş sırasında yıkılan yerleri onarttı. Böyle yapması hoşgörüsünden değildi. Yunanistan’daki Tebai kentini zapt ettiği zaman, şair Pindaros’un yoksul evinden gayrı tüm kenti yerle bir etti. Yıkılanların ortasında yalnız Pindaros’un evi dimdik ayakta duruyordu. Milet’i aldıktan sonra tüm askerlerinin Anadolu kızlarıyla evlenmelerini teşvik etti. Her evlenen askere para verdi. Milet’te bir gecede beş bin düğün töreninin yapıldığı bir gerçektir.
Bazıları İskender’in büyük bir doğulu fatih rolü oynamak istediğini, bazıları doğuyu kendisine akrabalık bağlarıyla bağlamak istediğini savunurlar. Bunların ikisi de çürüktür. İskender kendisini ve askerlerini, uygarlık ve kültür yönünden Anadolu’nun o günkü durumundan aşağı görüyordu.
Eski Anadolu’nun saydığımız bu üç kadından başka an şan kazanmış kadınları pek çoktur.
 

Halikarnas Balıkçısı


osmanuysal

  • İleri Rehber
  • ***
  • İleti: 1.028
  • Sevme dünya beni , seviyorum seni...
  • Ad Soyad: Osman Okan Uysal
  • Bulunduğu İl: adana
  • Doğum Yılı: 1979
  • Tekne Adı: TURNA
Ynt: halikarnas balıkçısı
« Yanıtla #1 : Şubat 22, 2013, 11:32:31 ÖÖ »
Paylaşım için çok teşekkürler Mehmet abi. Ne alaka diyeniniz olur belki ama Atatürk ü saygı ile anıyorum. Yüzyılların gericiliğine rağmen Anadolu kadınının yeniden şahlanmasına vesile olduğu için.